Please assign a menu to the primary menu location under menu

Sinema

Zamanda yolculuk yapmaya hazır mısın?

İnsanların genellikle akıl tutulması yaşadığı “zamanda yolculuk” kavramı, malum zaman zaman da olsa kafaların karışmasına yol açabiliyor. Ancak ortada böyle bir gerçek olmuş olmasına rağmen insanda uyandırdığı merak duygusunun tüm bedeni sarması gibi de bir durum sözkonusu. Hele de bu tür konulara ilginiz varsa o zaman kafanızda oluşabilecek sorulara şimdiden hazır olsanız iyi edersiniz.

Malum sinema sektörü; insanların yoğun ilgi duyduğu veya bilimin hala cevap bulamadığı, bulmuş olsa da bunu kitlelere izah etmekte zorlandığı konulara yoğun ilgi duyuyor. Ehh bu konulardan birini de elbette zamanda yolculuk kavramı oluşturuyor.

Bilim kurgu konusunda adeta bir duayen olan Robert Anson Heinlein’in “All You Zombies” adlı eserinden uyarlanan “Predestination” isimli filmi de, zamanda yolculuk kavramını izleyiciye salt bir şekilde gösteren yapımlardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Film, aslına bakarsanız yaklaşık bir dakikada size anlatılabilecek dede paradoksunun filme dökülmüş hali de denilebilir.

Bilmeyenler için dede paradoksuyla ilgili küçük bir hatırlatma yapmakta yarar var tabii. Paradoksun temelini “Eğer bir zaman makinesi icat edip, geçmişe gittikten sonra dedenizi öldürürseniz ne olur?” sorusu oluşturuyor. Cevap aslına bakarsanız son derece basit. Zira buna göre ya sizin doğmamış olmanız ya da zaman makinesinin icat edilmemiş olması gerekiyor. Çünkü çoğu fizikçiye göre böyle bir durumda yeni bir zaman çizgisi oluşuyor ve dedesini öldüren kişi de farklı bir kimlikle yeni yaratılan zaman çizgisinde hayatına devam etmeye başlıyor.

Sıkı bir bilimkurgu filmi olan Predestinastion, zamanda seyahat edip olmuş ya da olası olayların önüne geçmeye ve suçluları yakalamaya çalışan bir zamansal ajanın hikayesini konu ediyor.

Gizli bir servise bağlı çalışan ajanın son görevi ise; 1975 yılında New York’ta yaptığı bir patlamada 11.000 insanın ölümünden sorumlu olan Fiyasko Bombacısı adlı kişiyi bulup, bu patlamanın hiç yaşanmamış olmasını sağlamak. Görevi için 1970 yılına New York’ta bir barda, barmen olarak çalışmaya başlayan ajan, orada “Evlenmemiş Anne” rumuzlu John isimli bir köşe yazarıyla tanışır. Küçük bir bar sohbetiyle başlayan ikilinin sohbeti, gecenin ilerleyen saatlerinde ise daha da derinleşir. Filme dair söylenecek ve yazılacak birçok şey olmuş olmasına rağmen daha fazla spoiler vermemek adına filmle ilgili bu kadar detay yeterli olacaktır sanırım.

2009 yapımı Daybreakers gibi vasat bir film sonrasında, alışık olduğumuz klişe zaman yolculuğuna değişik bir yaklaşım getirmeyi kendilerine misyon üstlenen Spierig kardeşleri açıkçası ne kadar takdir etsek azdır doğrusu. Zira seyircinin filmde kalması için ellerinden ne geliyorsa ustaca yapmışlar. Kaldı ki kafa karışıklığı yaratma potansiyelinin en yüksek etmen olduğu böylesi bir kavramı detaylı ve anlaşılır bir şekilde filme yedirmişler ki daha n’olsun.

Dolayısıyla Predestination paradoks açısından oldukça karmaşık ve zor bir yapıya sahip olmuş olsa da, kurguyu çözümleme açısından son derece kolay bir film niteliğinde olan yapımlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Ucundan kıyısından da olsa zamanda yolculuk gibi kavramlara özel bir ilginiz varsa Predestination’u mutlaka izleyin derim 🙂